Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Salı, Mayıs 31, 2011

Küçücük bir kız

Senin bana uzanmış kolların sarktı iki yanına...
Benim oyuncağım düştü elimden. Hüznümden...
Ayrılıyorduk işte.
Veda anında gözlerime çakılan gözlerini...
Bakışlarını nakşediyordum zihnime.
Bir damla süzüldü kirpiklerinden ve zarifçe düştü toprağa.
Gitmem gerekiyordu fakat sana nasıl sırtımı dönebilirdim!
Nasıl katlanırdım ayrılığına... Arkamdan mahzun oluşuna...
Zaman geçtikçe benimle beraber büyüyecek olan sensizliğe nasıl giderdim adım adım!

Bir daha tutamayacak mıydık birbirimizin elini?
Öremeyecek miydik artık birbirimizin saçını?
Sayamayacak mıydık geceleri yıldızları...

Hani beraber topladığımız yapraklarla resimler yapacaktık?

Bir daha göremeyecek olursam diye seni kumbaramı bırakıyorum sana içindeki paralarla. Üstüne sen de koy her hafta ve büyüyünce beni görmeye gel olur mu?

Biz uzaklara gidiyormuşuz.
Uzakları tanımıyorum ki...

Hüznün gırtlağına hapsolmuştu hissedebiliyordum...
Ve belki de ardımdani hıçkırık oluverecekti.
Bensizliğin ve kimsesizliğin acısı kucaklaştı bağrında.

Ardımdan
Gözlerini diktin ufka
ve dedin ki: Nerdesin?
Daraldı daraldı için...
Derin nefesler almaya çalıştın dar geldi göğsün ciğerlerine soluksuz kaldın.
Ve dedin ki: Soluğum sendin...

Yıllar sonra...
Ben seni kalbimin en masum köşesinde uyuturken sen çıkageldin.
O kadar değişmiştin ki...
Seni tanıyamazdım eğer bakışların o denli aynı kalmasaydı...
Gözlerinden süzülen mânâlar birdenbire kolumdan tuttuğu gibi o güne götürdü beni...

Senin bana uzanmış kolların sarktı iki yanına
benimse oyuncağım düştü elimden...
Bakışlarını nakşetmiştim zihnime...

Sen ne kadar değişsen de değişmeyecek olan bakışlarını...

Su.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söylü-yorum