Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Çarşamba, Ağustos 31, 2011

Bir mavi gömleğin vardı bir de yeşil gözlerin...


Seni birkaç kere gördüm sanırım, ama her defasında Bond gözlüklerin vardı gözlerinde… Hep en olmadık yerlerde karşılaştık. En seni görmeyi aklımdan bile geçirmediğim yerlerde çıktın karşıma… Heyecan atakları geçirdim bu sebepten. Yo hayır, seni seviyor falan değilim. Sadece tanımlayamadığım bir unsursun hissiyatım üzerinde. Seni görünce ne hissettiğimi kendime sorsam, cevap veremem. İşin doğrusu seni bir kez gözlüksüz görme fırsatım oldu ancak alacakaranlıktı ve yanımıza gelip bir şeyler sorduğun işte o zamanda da, ben yüzüne bakamadım. 

O gün Bor’un pazarıydı işte. Allah kahretmeye.

Taa ki mavi gömleğinle bir gün çıkagelene kadar… 

Canım sıkılmıştı.  Değişiklik olsun istedim atladım arabaya, evime 15 dakika mesafede olan gölün kıyısına gittim. Mesire yeri. Çoluk çocuğun koşturduğu, sevgililerin el ele dolaştığı, insanların kafalarını dinlemeye geldiği ferah bir yerdi burası.  Arabayı park ederek gidip tenha bir yere oturup gölü seyretmeye başladım. O ara, sanırım her boş vaktimde olduğu gibi, seni düşünüyordum ki; karşı kıyıda mavi gömleğinle ve Bond gözlüklerinle oturmuş, hatta tam da benden tarafa bakıyordun... Bir müddet bekledin. Seni fark ettiğimi anlayınca ayağa kalktın ve gölün çevresinden dolaşarak yavaş yavaş benim olduğun kıyıya gelmeye başladın. Acaba başka birsine mi gidiyordun yoksa sadece geziyor muydun, bilemiyorum. Ama sen yaklaştıkça ben heyecanlandım, ben heyecanlandıkça sen yaklaştın. Başka taraflara bakmaya çalışıyordum ama seni gözden kaybederim diye sık sık sana dönüp bakıyordum.

Ciddi ciddi gelişin bana doğruydu.

-Merhaba. Oturabilir miyim?
-??!
-Gelişim ani oldu değil mi? Diyerek gülümsedin. Sizinle birkaç kez karşılaşmışlığımız var. 

Birden bire muhabbete girmiştik. Nasıl olmuştu? Bond gözlüklerin hala gözündeydi. Ve de keşke çıkarsaydın.

-Benim adım…

Diyerek bir elini bana uzatırken diğer eliyle gözlüklerini çıkardı. Aman Allah’ım! Yeşil!

‘Bir mavi gömleğin vardı bir de yeşil gözlerin…’

Sonra benim bir kaç kelime söylememe fırsat vermeden konuşmalarına devam ettin.

-Evet, ne diyordum birkaç kere karşılaştık ama siz beni ya fark etmediniz ya da görmezden geldiniz… Hatta en son karşılaşmamızda sizinle tanışabilmeyi ummuştum ama yüzüme bile bakmamıştınız…

Yok artık. Başım dönmeye başlamıştı… 

-Sizinle konuşmayı o kadar istedim ki ama nasıl yapacağımı bilemedim. Daha önce hiç tanışmamış olduğumuz için beni terslemenizden korktum…

Her nedense ürpermeye başlamıştım. Sol kolum uyuşuyordu. Vücudumun her yeri karıncalanıyordu… Diğer taraftan ise daha önce görmediğim bakmaya cesaret edemediğim yemyeşil gözler bana bakıyordu… Biraz daha bakmaya devam etseydi… O zaman onu görünce hissettiğim şeyin ne olduğuna karar verecektim. O an ‘balık aromalı kedi maması’ görmüş bir kedi gibi gözbebeklerim irileşmişti. Gözlerimi ondan alamıyordum.

-Buraya arada bir geldiğinizi biliyorum. Ve sizinle en rahat burada karşılaşıp konuşabileceğimizi düşündüm. Lütfen beni hemen yargılamayın. Direkt konuya girmek istiyorum, çünkü içten duyguların en güzel ifadesi sade dille olur derler… Ben de size şunu söylemek istiyorum ki…

-Evet?


‘Güümmpphhfff!’
-Iııgggmmhhh! Aaah!

‘Erik ağacından fasülye fidelerinin arasına düşerken aşık oldum…’

Gözlerimi açtım büyük erik ağacının aralarından büyüdüğü fasulye fidelerinin arasındaydım…  Yer çekimini hiç bu kadar derinden hissetmemiştim. Oooyyh. Sağ yanım üzerinde yatıyordum sanırım kolum ezilmişti. Kulaklarım bir an şiddetle uğuldadı. Her yanım ağrıyordu. Hatırladım. Yarım saat önce elime kitabımı da alıp erik ağacına çıkmış ve sırtımı genişçe bir dala vererek okumaya başlamıştım. Rehavet çökmüş olacak ki uyuyakalmışım… 

Rüya olduğunu anlayınca mahzunlaştım. Hâlbuki onunla tanışmış konuşmuş ve Bond gözlüklerinin ardındaki gözlerinin rengini bile görmüştüm… Ondan çok etkilenmiştim. Aaah ama yahu! Tam da cümlenin sonu gelmişken… Ne diyecekti acaba?

Olduğum yerden etrafta kimse olup olmadığına baktım. Yüzümü ekşiterek doğruldum. Bitirmek üzere olduğum ‘Aşk Acısı Her Yanınızı Sarınca…’ isimli kitap ayakucumda duruyordu.
Arka kapaktaki sözler pek manidardı:
‘Ummadığınız anda ummadığınız şekilde meydana gelir aşk. Sanki dengenizi kaybedip bir yerlerden düşmüşsünüz gibi… İşte o an Dengenizi kaybettiğinizde aşkı buluverirsiniz…’

Fasulyelerle göz göze geldik. Midem kelebek doluydu şimdi heyecanlıydım sevinçliydim fidelerin döktüğü iki tane fasulyeye bakarak gülümsüyordum. Az önce dengemi kaybedip düşmüştüm. O halde artık âşıktım.
Zoraki ayağa kalkıp aksayarak ama gayet mutlu bir halde eve doğru yürüdüğümde bilmem hangi felsefecini şu sözü aklımdan geçiyordu:


‘Bazen gözümüz kapalıyken daha çok şey görürüz…’

Bond gözlüklerin ardındaki gözlerin rengi de buna dâhildi…

:) sevgiler.

r. su.