Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Pazar, Ocak 15, 2012

Yazı



Kar yağıyor.

Kar yeryüzüne değil de çocukların küçük kalplerine yağan bir şey sanki. Yağarken ki mutluluklarını, tutması için dua edişlerini, çatıların üstünde beyazlık oluşmasıyla bile ne kadar mutlu olduklarını izlemek kar yağışını izlemekten çok daha keyifli. Bir de çocuklarıyla kartopu oynayan babalar var insanın içini ısıtan. Çocuklarını bilerek vurmayıp onların rahatça vurabilmesi için yaklaşan babalar. Anneler çoğunlukla ciddi. Ya da öyle göründüklerini sanıyorlar. Baba ve çocukların attığı karlar ciddiyetlerinden daha geç eriyor.

Sokaklar soğuk.

aslında pek dışarı çıkmıyorum. balkondan sarkıttığım sepet sağ olsun, uğraştırmıyor beni. ama dün sarkıtıp içine kağıt istediğimi yazdığımda bakkalın o harika yazısıyla "bizde kaıt yok abi" cevabı beni mecbur bıraktı, dışarı çıktım. kaldırımlar yükselmiş ya da bacaklarım uzamış olabilir. ayaklarımı sürtmeden yürüyemiyorum. sokaklar bomboş. sokağa çıkma yasağı kaldırıldığına göre ya kimyasal silah denemesi yapılmış ve yanlışlık olmuş, ya da atom bombası patlamış sanıyorum. belki de radyoaktif sızıntı vardır.

Omzum çürüdü.

Sokaklar boş değilmiş, az önce çarptığım adamın bakışları çok net bir şekilde hissettirdi. Öyle sinirliydi ki nefesinin hızı ve sıcaklığından gözlüklerim buğulandı. Evet boyum ağzının hizasındaydı. Özür dilemenin erdem olmadığı gerçeğini bakışlarıyla yüzüme vurup gitti. İt.

Yoksun.

En sevdiğim eklerleri satan dükkandan en sevdiğim eklerleri satmasının hatrına iki tane aldım. "pek tadın yok herhalde bugün abi?" dedi,

Yoktu.

Dışarı çıkıp bir tanesini ısırdım. Isırmadan önce mikail aleyhisselamın komutasından bir melek kar tanesini eklerin üzerine koydu, kafamı yukarı kaldırıp kokteyl için kendisine teşekkür ettim. Ama ekler bildiğin tuzluydu. ya da ekşi bilmiyorum ama tatlı olmadığı kesindi. Uzun süredir hiç bir şeyin tadı yoktu.

Uyku.

Aslında sürekli uyuyorum ama göz kapaklarım 4 gün uyumamış gibi hükmediyor bana. Yarım görüyorum dünyayı. Böyle de farklı değilmiş ama. Ne kadar perişan olduğumu aynadan görmeme gerek yok. Yolda yürürken karşıdan gelen çiftlerin erkeği sevdiceğini benim geldiğim tarafın tersine alıyor, ablalar ben yanlarından geçerken beni gözleriyle, çocuklarını elleriyle tutup ben geçene kadar bırakmıyor. kediler hala korkak, köpekler hala aldırmıyor. ama farklı olan, ben de köpekleri aldırmıyorum. Gerçekten korkmayınca bir şey yapmıyorlarmış. Saçlarım hiç bu kadar pis olmuş muydu hatırlamıyorum. Tek teli tutup yukarıya kaldırsam öyle duracak sanki.

Çay.

Kar yağarken sokakta çay satan adam bir de sebil yapsa, hayır konusunda insanlarla en çok yarışan adam olurdu. Olsun, iyi demlemiş. Çayı mı daha çok seviyorum seni mi? Şansını zorlama.

Seni.

Tamam seni daha çok. Ama çaysız yapamam. Hem, artık kuması bile var. Ondan bir yudum aldıktan sonra diğerinden bir nefes alıyorum, bardağın içinden bana bakıyor.

"Beni mi daha çok seviyorsun sigarayı mı?"

Konuşan bir çay en kötü durumdaki insanı bile tebessüm ettirir. Sokaktaki diğer insanların bunu duymaması üzücü.

Ufo.

Uzaylılar değil. O kadar da kötü durumda değilim bence. Kırtasiyede burnumu düşmekten kurtardığı için kendisine minnettarım.

Ev.

Ev sensiz.


Fatih Yılmaz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söylü-yorum