Toplam Sayfa Görüntüleme Sayısı

Cuma, Nisan 29, 2011

En güzel ben saçmalarım...

(gerçek kişi ve olaylarla hiç bir alakası yoktur. Ama ilerde olabilir, neden olmasın)

‘Üsküdar’a geçen vapurun penceresinden boğaz köprüsünü seyrediyordum… Kendilerine simit atılma ümidiyle martılar köprüyle benim aramda ayrı bir manzaraydı… Ne kadar da güzeller… Kâh yükseliyor kâh alçalıp denize düşen simit parçası için kavga ediyorlardı… Deniz maviydi gök maviydi ben maviydim… içim içime sığmadığı zamanları mavi olarak tanımlıyordum… Peki bunun yeşille bi alakası var mıydı?..

'Zümrüdü toprağa bulamışlar göz bebeğinin etrafına dolamışlar…'

Nereden dökülmüştü ki şimdi bu dize zihnime… Son zamanlarda sürekli olarak yeşil ve yeşilin tonlarına methiyeler yazıp duruyordum… Yeşil zümrüt derinlik… Sonra birden bire camın dışıda hizamda uçmakta olan martı dedi ki:-Çünkü onun gözleri yeşil!

Tabii ki martı konuşmamıştı. Fakat ben kendime itiraf edemiyorsam bunu biri bana itiraf etmeliydi öyle değil mi… Gözleri yeşildi onun… Bakamadığım gözleri yeşildi… Peki bakamadıysam nasıl biliyordum yeşil olduğunu? Bilmiyorum… Nasıl hatırlıyordum peki gözlerinin rengini tonunu. Hayali nasıl tam da zihnimde beliriveriyordu… Bütün bunları düşünürken vapur iskeleye yanaşmakta olduğundan çantamı ve paltomu alıp yavaş yavaş kalktım ve merdivenlerden inerek beklemeye koyuldum. İnmeye yakın herkes birikir tam da vapurun iskele tarafında. Beşer onar inmeye başladı yolcular ve sonra ben indim.

Hava serindi ben de şalıma sarınıp iskeleden çıktım oyuncak yapboz ve binbir çeşit düşünsen aklına gelmeyecek ama gördüğünde aa bundan da alayım dediğin ıvır zıvırı satanların arasından geçerek meydana yürümeye başladım.

-Küt! Küt! küt!
-Şşşş.. Sus kalbim. Sessiz ol…’

Aaahhhh! Kes zırvalamayı!

‘Faili belli meçhul olansa benim…’

İnsan birine vurulduğu zaman o vurulmanın şok etkisiyle neye uğradığını anlayamıyor. Sendeleyerek geziniyorsun başına geleni fark edene kadar… Bir gariiip hissiyat. Sanki için boşalmış bir paket heyecan doldurmuşlar içine gövdende dolaşıp duruyor… Ne romantizm ne bir hoş eda… Diyorum ya sallanarak geziyorsun ortalarda. Kafanın içinde kendi kendine konuşmacalar. Sarhoşluktan muzdarip. Etraftan yöneltilen soruları olur da anlarsan mantıksız bir şekilde yanıtlıyorsun ki o bile bir maharet.‘Şu akbili ileri uzatabilir misiniz? -Hı? Nasıl? -Akbili diyorum! (hemen yanında duran can sıkıntısında olaylara müdahil olma isteğini dizginleyemeyen ‘emekli sandığı’) : 'Verin hanımefendi verin ben uzatayım! Töğğğğbe estağğğfirullah! Aşık bu delikanlı aşık!’ Eli hani böyle mmm çok güzel olmuş derken yaptığımız gibi parmakları  avcun üzerinde birleştirip ‘Bi susun bi susun! Bir rahat verin. 765 saat düşünmem lazım’

Bu ‘ne olduğunu anlamaya çalışma’ aşaması aşağı yukarı bir hafta falan sürebilir. Bu süre zarfı içinde yemek yiyememe ya da heyecandan bağırsakların beşe takması ve sık sık tuvaleti ziyaret etme sık görülen durumlardır. Durup durup kendi kendine gülümseme ise ‘caba’sı olarak adlandırılır.

-Küt! Küt! Küt! Sakin ol… Herşey yolunda!.. Kalp: 'Sen öyle san. Gerizekalı.'

‘İyi saçmalamak sanattır.’

Sair zamanlarda hiç akla gelmeyen sanat müziklerini birden makamına uygun biçimde söylemeye başlarsın:‘Kapağğt gözleriniiiii kihihihimse görmesiiiiin. Yalnız benim içiğğğğğğn bak yeşiğğğl yeeeşiğğğğl…’

En güzel ben saçmalarım diyorsanız;

Ya sıkı bi sanatçı…
Ya da aşıksınız.

Sevgiler :)

Celal Temür

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

söylü-yorum